NOKTÜRN YAYINLARI
Sabah bulutları okşarım kahve kokusu gelir
Kilimleri süpürür Annem, büyür çocukları usulca
Erik ağaçları ses verir
Okul yolunda, gölgesi ilkbahar
Akşam olur kitaplar konuktur evime
Sabahı beklerim
NOKTÜRN YAYINLARI
Örülmüş düşler ülkesinde
Bir avuç tat, Şehrazat
İlk gün gözlerin
Savruk, dumanlı rüzgâr
Perdenin ardında gölgen
Saplanır geceye, Şehrazat
Gün gelir uçurumlar da düşer
YAĞMUR YÜKLÜ RÜYA
Temmuz ayının belki de en sıcak günüydü. Taylan Doğan yarım saat yüzdükten sonra buhar odasınınsıcaklığına bırakmıştı kendini. O an sıcaklığın bedenine yayıldığını, bütün yorgunluğunun kaybolduğunu hissetmişti. Keşke buhar odasında uzun süre kalabilse, kafasındaki düşüncelerden uzaklaşabilseydi ama dün gelen mektubu aklından çıkaramıyordu.
Yazarın notu
Umudun olduğu her yerde sabahın olacağına inanmışımdır. Çünkü umut varsa yaz yağmuruna tutulmuş gibi hissedersiniz ve bu hisse tutulmuşsanız da işiniz kolay demektir. İlham perilerinin gelmesine bile gerek yoktur dizeleriniz için, dizeler kaleminizin ucuna kadar geliverir sessizce.
Ama öncesi sancılı bir bekleyiştir...
Her dizenin son noktasını koyuncaya kadar...
Yazarken acıya bulanmış tuhaf bir pişmanlık vardı / Aşk tükendi sanmıştım suskun rüyaların arasında / Umudun yokluğunda aklımdan neler geçiyordu bilmiyordumTuhaf bir çöküntü içindeydim galiba / Kitaplara olaninancı yitirmiş gibi hissediyordum / Amentüyü dilimden düşürmesem de şeytana inanır olmuştum / Toprağa dönmeden önce kimbilir belki de hükümlü bırakılmıştımBirini öldürmüş gibi içim yanıyordu
AĞIR ÇEKİMDEKİ GÖRÜNTÜ
Mehmet Sönmez, “Yine aynı rüyayı gördüm” diyerek yatağında doğruldu. Sıradan mevsimler, aylar, haftalar, günler gelip geçse de her gece rüyasında merdiven basamaklarını çıktığını görüyordu. Zihnini kör kütük eden anıların etkileri bir an olsun gitmiyor ve sonra ansızın kendini kahverengi bir ağaç tabutun içinde buluyordu. Yanına, ölü olduğunu tahmin ettiği bir beden getirilip yatırılıyordu; fakat nedense ölünün yüzünü göremiyordu.

GÜZEL GÜNLERİ GELECEĞE TAŞIMAK
Siz bu dizeleri okuduğunuzda
Tarifsiz bin bir koku saracak etrafınızı
Yasemin kokusu gibi gizemli
Ve siz zincirin bir ucundan tutunup
Rüzgârın yönünde kaybolup gideceksiniz
“Karanlıktan Aydınlığa” adlı Atatürk Heykelinin yapılışı sırasında heykeli yapan sevgili dostum Ali Dirier’i yakından izleme fırsatım oldu.Mermeri yontarken gördüm onu hep. Günlerce yonttu…
Birbirlerini delice sevdikleri günlerdi.
Bir resim yarışmasının düzenleneceğini öğrenince ilk aklına gelen mahallenin binaları, binaların caddeye bakan balkonları, balkonlara uzanan ağaçların dalları olmuştu. Rengârenk duvarların süslediği binalar mahallenin tasvirinden başka bir şey değildi. Bir çift elin havada sallanması, karşıdaki bir delikanlının ona bakması unutulmaz anlardan biriydi ve tüm bunları tuvalin üzerine aktarmak istiyordu. Aktarmıştı da. Belli belirsiz figürler olarak kalmıştı ama onun gözünde o figürler en güzel anılara sahipti. “Ressamın sevgilisi” adı altında yaptığı kompozisyonla anlattığı Taylan Doğan’la ilk sevgili olma halinin izdüşümü olduğunu bir tek kendisi biliyordu.
Tabloyu duvardan çıkardı.